Çanakkale Bayan Masör – Masör Ece
Çanakkale Bayan Masör – Masör Ece
Çanakkale Bayan Masör ne istediÄŸini kesinlikle iyi mi anlayabilirdi? Bu konuda kendi kendine bir yargıya varmakla, kibir hissetmek, dıştan gelen baskılara boyun eÄŸmekle de korkaklık etmek ÅŸeklinde bir günah iÅŸlemekten çekiniyordu. Bu kuÅŸku, bir zamandır kafasını kurcalayan çeliÅŸkiyi büsbütün ortaya koyuyordu: Annesini seviyordu, fakat, annesinin sevmediÄŸi pek çok ÅŸeyi de seviyordu. Bana sık sık Ramuz’un ÅŸu cümlesini tekrarlardı: “Sevdiklerim birbirlerini sevmiyorlar.” Gelecek de pek umutlu görünmüyordu. Madam Mabille, Zaza’nın ertesi yıl diploma almasını kesinlikle reddetti.
Kızının bir Çanakkale Yakası olmasından korkuyordu. Aşk derseniz, Zaza yine aşkı bulma umudunu çoktan yitirmişti. Bizim akrabalar içinde, çok nadir olmakla birlikte, arada bir birinin aşk evlenmesi yaptığı oluyordu. Örneğin kuzenim Titite, sevmiş olarak evlenmişti.
Çanakkale Bayan Masör Madam Mabille, “Beauvoir’lar alışılmış, kabul edilmiÅŸ ölçülere göre deÄŸerlendirilemezler” diye kestirip atmıştı. Evlilikleri belirli düzenlerde olan, duygulardan çok aile isteklerinin ve çıkarlarının uyarınca evlenilen sınıfların katı formaliteleri, Zaza’yı benden çok daha fazlasıyla iÇanakkale Yakası almış durumdaydı, istese de istemese de tek söz edemeden evlenen bu insanların tümü, bayağı, sıradan bir yığından baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildi. Zaza, yaÅŸamasını çok seven, yaÅŸfakat çok sıkı baÄŸlarla tutkun olan bir insandı. Zaman vakit, mutsuz bir yaÅŸam sürme olasılığı, ondaki yaÅŸfakat isteÄŸini alıp gdolayırdü. Zaza, çevresinin feyk idealizmine karşı kendini korumak için çaba sarfetmek için, çocukluÄŸunda yaptığı benzer biçimde, çeliÅŸkilere sığınırdı. Le Grand Large’âzi sarhoÅŸ rolü oynayan Jouvet’yi seyrettikten sonra, ona âşık bulunduÄŸunu söyleyerek, resmini baÅŸucuna asmıştı. Jouvet’nin alaycı, küstah tavrı, duru zekâsı ve kuÅŸkuculuÄŸu, aniden Zaza’nın gönlünde yankısını bulmuÅŸtu.
Çanakkale Bayan Masör
Çanakkale Bayan Masör adım atarında bana yazdığı bir mektupta, kimi zaman bu dünyadan hepten ayrılmayı organize ettiÄŸinden söz ediyordu. “Kısa süreler içinde, fizyolojik olduÄŸu kadar aklımla da yaÅŸama sevinci duyduktan sonrasında, ansızın öylesine bir boÅŸluk, öylesine bir hiçlik duygusuna kapılıyorum ki, her ÅŸeyin ve her insanın benden uzaklaÅŸtığını hissediyorum. Evrenin tüm varlıklarına karşı öylesi bir kayıtsızlık duyuyorum ki, yan ölüymüşüm gibi geliyor. Benlikten, varlıktan, her ÅŸeyden vazgeçmek; öteki dünyadaki yaÅŸamlarına bu dünyada baÅŸlayanların yaptığı gibi bir inzivaya çekilmek, nefsinden geçmek… Bunun beni ne denli çektiÄŸini bir busen, bu ‘engelleme’ içinde özgürlük bulma isteÄŸinin mukaddes bir görevin emaresi olduÄŸunu düşünüyorum bazen; bazen de yaÅŸam ve yaÅŸamdaki her ÅŸey öylesine bir örutubet kazanıyor ki, manastırda geçirilecek bir ömrün, insanoÄŸlunun kendi kendini kdolayım etmesi demek olacağına ve Tanrının benden beklediÄŸinin bu olmadığına inanıyorum. Sadece, tutacağım yol ne olursa olsun, bu yolda senin ÅŸeklinde yüreÄŸimin tümünü yaÅŸfakat baÄŸlayabileceÄŸimi hiç sanmıyorum.
En yoÄŸun yaÅŸamış olduÄŸum anlarda bile, aÄŸzımda bir pas benzer biçimde hiçliÄŸin hazzını duyuyorum.” Bu mektup korkuttu beni. Zaza, bu mektubunda, benim Tanrıya inanmayışımın, ikimiz arasındaki iliÅŸkiyi hiçbir ÅŸekilde etkilemediÄŸinden söz ediyor; buna inanmamı istiyordu. Fakat Zaza, tutup da manastıra girerse, hem benim için, hem kendisi için yitirilmiÅŸ olacaktı, diye düşünüyordum. Laubardon’a vardığımda bir düş kırıklığı bekliyordu beni. Zaza ile aynı odada kalmayacaktım. Matmazel Avdicovitch’in odasında yer hazırlamışlardı bana. Bu, Mabille’lerin dinlence için bakıcı olarak tuttukları Polonyalı bir öğrenciydi.
Son yorumlar