Çanakkale Evde Masaj-Masöz Esra Hanım

Çanakkale Evde Masaj-Masöz Esra Hanım

Çanakkale Evde Masaj-Masöz Esra Hanım Gözlerini kısarak Miranda’ya baktı ve “Senin yatma vaktin geçmedi mi?” diye sordu. “Dadım, bu gece yatağa otuz dakika geç gidebileceğimi söyledi.” “Öyle mi? Peki o süre.” sonra Miranda’nın varlığını unutarak yeniden elyazmasının üzerine eğildi. “Baba?” Babası derin bir iç çekti. “Ne var, Miranda?” “Kullanmadığın bir defterin var mı? Hani şu, sen çeviri yaparken son kopyadan önceki kopyayı yazdıklarından?” “Sanırım var.” Masasının alt çekmecesini açtı ve bir defter aramaya başladı. “İşte burada, ama sen bununla ne yapacaksın?

Bu kaliteli bir defter biliyorsun, öyle ucuz bir şey değil.” “Bir gmeşhurk tutacağım.” “Öyle mi? Peki, değecek bir çaba sanırım, ” dedi ve defteri ona uzattı. Babasının övgüsü karşısında Miranda’nın gözlerinin içi parladı. “Teşekkür ederim. Bunu bitirip bir yenisine ihtiyaç duyar duymaz sana söylerim.” “Tamam, o vakit. İyi geceler, canım.” Miranda defteri sarmalayıp göğsüne yapıştırdı ve koşarak odasına çıktı. Bir hokka ile bir tüy çıkardı ve defterin ilk sayfasını açtı. Zamanı yazdı, sonra up uzun bir süre düşündü ve tek bir cümle yazdı esasen yazması, ihtiyaç duyulan tek şey de buydu. 2 MART 1810 Bugün âşık oldum. BİRİNCİ BÖLÜM Onu seven herkesin Turner adıyla tanıdığı Nigel Bevelstoke, çok şey biliyordu.

Çanakkale Evde Masaj-Masöz Esra Hanım

Çanakkale Evde Masaj-Masöz Esra Hanım Latince ve Grekçe okumayı, Fransızca ve İtalyanca mevzuşarak bir kadını nasıl ayartacağını biliyordu. Hareketli bir atın sırtında giderken, hareketli bir hedefi vurmayı biliyordu. Onurunu beş paralık etmeden, alkol alırken nerde durması gerektiğini biliyordu. Ustalarla yumruklaşabiliyor, eskrim yapabiliyordu ve hatta bunları yaparken de Shakspeare’den yada Donne’dan ezbere mısralar okuyabiliyordu. Kısacası, bir beyefendinin bilmesi gereken her şeyi biliyordu ve her alanda her yönüyle kusursuzluğa erişmişti, insanlar onu örnek alıyordu, insanlar ona gıpta ediyordu.

Fakat aslabir şey – şöhretli ve ayrıcalıklı yaşamcığının bir saniyesi bile – onu bu an için hazırlamamıştı. Onu dikkatle izleyen gözlerin üzerinde yarattığı ağırlığını, öne çıkıp eşinin gömütına bir öbek toprak attığı şu andaki kadar hissettiği olmamıştı. Çok üzgünüm, diyordu hepimiz. Çok üzgünüm – Çok üzgünüz. Turner ise, Tanrı’nın gazabına uğrayabileceğinden endişeleniyordu. Elinde değildi, çünkü düşünebildiği bir tek şey vardı – Ben üzgün değilim. Ah, Leticia. Ona şükran duymasını gerektiren o kadar çok şey vardı ki. Acaba nereden başlamalıydı?